21 Ekim 2012 Pazar

Küllerinden Doğan Medeniyet mi, Emeğin Küllerinde Yükselmek mi?

Faruk Uzun

Osmanlı’yı küllerinden doğuranlar, atıyla ormanlarda fetih nidaları atanlar ve kat sayısı ile medeniyet düzeyi arasında doğru orantı kuranların gölgesinde, geçen hafta bir toplumsal yaranın daha üzeri tuzla örtüldü. İnşaatında 11 işçinin yanarak hayatını kaybettiği, 220 milyon Euro yatırım değerindeki alışveriş merkezi, uzun kampanya kuyrukları eşliğinde kapılarını açtı.

Bu yazıyı ve daha fazlasını artık kişisel websitem farukfuzun.com adresinden takip edebilirsiniz.

Beklentimiz neydi? Açılışın iptal edilmesi mi? Bizzat AVM yönetimi tarafından hayatlarını kaybeden işçilerin anılması mı? Büyük protestolar eşliğinde kapı önünde barikatlar kurulması mı?

Ekonomi ve davranış bilimlerini aynı müfredatta okuyan biri olarak, kendi adıma sivil toplum bilinci emekleme seviyesinde olan Türkiye için bu beklentileri taşımadığımı söylemeliyim. Bugünkü yazım da hayal kırıklığı ile bezenmiş bir sitem değil, kül olan emeğin önünde saygıyla eğilen ufacık bir hatırlatma içeriyor. Yalnızca hatırlayalım istedim. Bir alışveriş merkezi inşa ediliyordu, güvenliksiz koşullarda, yanabilir kumaştan ve tek çıkışı olan çadırlarda, bir yangın çıktı. 11 işçi yanarak hayatını kaybetti. Yürütülen soruşturma sonucunda tutuklu yargılanan kişiler arasında elektrik hattını döşeyen bir başka işçi, demirci ustası ve taşeron firmanın şantiye şefi gibi sorumluluk alanı son derece dar isimler bulunuyor. Davanın müdahil avukatlarından Berrin Demir, projenin sahipleri arasında finans kurumları, gayrimenkul şirketleri, yatırım şirketleri bulunduğundan asıl sorumluların gizlendiği görüşünde. Yatırım ortaklarından bir firmanın avukatı, olayın “projenin prestijine gölge düşürmek ve paydaşları zor durumda bırakmak için yapılmış bir sabotaj” olma ihtimali üzerinde duruyor. Ölen işçilerden İsa Topal’ın kardeşi İdris Topal ise inşaatta yaşanan ölümlerden sonra hiçbir tedbirin alınmadığını ve işçilerin yine çadırlarda yatırıldığını söylüyor.

Öyle bir medeniyet inşa ediliyor ki, onu inşa eden emeği yakıp külleri üzerinde yükseliyor. Tarih küllerinden yeniden doğuyor ama gerisin geriye taptaze hazin öyküler, kızgın küller bırakıyor. Şüphesiz ki büyüme odaklı zihinler için, yukarıdaki satırlar felaket tellalının davulundan çıkan abartılı nağmelere eş olabilir. Fakat mesele bir medeniyet oluşturma iddiası ise, tek bir sivrisineğin adaletsiz ölümü bile koskoca sözlerin ardındaki zihniyetin meşruiyetini yerle bir edebilir.

Ben, gelişmekte olan Türkiye’nin büyümekte olan nesli içinden bir fert olarak, ergenlik sancıları içinden yetişecek karakterin, yeni Türkiye’nin şahsiyetini ortaya koyacak medeniyetin ne küllerden doğmasına, ne de yanmış bedenler üzerinde doğrulmasına razı değilim. Dileğim, emeğin ve insani değerlerin bir tohum gibi toprağına serpildiği, filizlerinden yükselen ve köklerinden güç alan bir medeniyet imarına ortak olmak.

Belki yaşanan her adaletsizlik üzerine sabır ve istikrarla ayağa kalkmak, söz söylemek, yazı yazmak, en azından her zulüm için üzülmek, insan hak ve sorumluluklarının bir değer halinde yaşatıldığı medeniyetin tohumu olabilir. Kendi çıkarlarımızın, yakınlarımızın çıkarlarının, bizzat ceplerimizdeki paranın, günümüzdeki zamanın ve vücudumuzdaki enerjinin kaybı pahasına adalet için ter dökmek, niyet ile ekilen tohumları sulayabilir. İnanıyorum ki böyle bir imardan yükselen çınar bu toprağın ruhunu çok daha iyi yansıtacak, geçmişte yapılan güzel işlerin temsili haline gelecek ve kötülüklerin sancısına bir gölgelik olsun ferahlık getirecektir.

Zira iyilik, her şeyden önce onu talep etmeyi gerektirir. Eğer işçilerin yanarak hayatlarını kaybetmeleri hakkındaki dava sorumluları cezalandırmaz ve emeğin küllerini sızlatan su yatırımcıların yüreğine bir ferahlık gibi serpilirse, olayın mes’ulleri arasından iki kişi “yine de ucuz kurtulduk” diye fısıldaşır ve avukat “yine de projemiz prestijini korumayı başardı efendim” jestini gösterir ise; bir yerlerde gözü yaşlı ailelerin yüreğinde dağlanan kor muhakkak ki şahlanan medeniyeti küllerinden yeniden ateşe verecektir. Ben, yalnızca hatırlatayım istedim.

Kutsal saydıklarınızın selamı üzerinize olsun.

(!) Bu yazı ilk kez, ebedi dostum, edebi üstadım ve fikri muhalifim Cesur SUNAR ile birlikte ürettiğimiz ikifikir isimli blogda yayınlandı. Hayatın farklı alanlarına dair denemelerimize ikifikir.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.