30 Ağustos 2014 Cumartesi

Online Platformlarda "Güven" Kaygısı - Yeni Bir Tartışma mı?

Elektronik ticaret kavramı, hayatımıza girdiği günden bugüne farklı açılardan sorguya çekiliyor. Güvenilir olup olmadığı, insanlara gerçek bir alışveriş deneyimi sunup sunamayacağı, sürdürülebilir gelir modelleri üretmekte ne kadar yetenekli olduğu gibi sorular hemen her platformda dile getiriliyor. Sanırım e-ticaret algısındaki temel yanılgımız, “e”ye yüklediğimiz olağanüstü anlam.

Bu yazıyı ve daha fazlasını artık kişisel websitem farukfuzun.com adresinden takip edebilirsiniz.

Online alışveriş dönemini klasik alışveriş deneyiminden ayıran temel unsur, başlangıçta tüketicinin ürünle buluşma aşamasında gerçekleşti.  Ürünleri dijital vitrinlerde seyrettik, biraz tereddüt biraz merakla sipariş vererek kapımıza gelmesini bekledik. Kredi kartı bilgilerimizi vermeye çekindiğimiz ve tekstil gibi “denemeden alamam” kategorisinde bulunan ürünlere mesafeli yaklaştığımız günlerden, domatesi, pastırmayı ve hatta evlerimizin tesisat onarım işlemlerini dahi online ortamlardan satın aldığımız günlere geldik.

Ulaştığımız nokta, Türkiye’nin güvenilir ticaret eşiğini geliştirdi mi? Online alışverişlerde yaşadığımız deneyim, geçmişte olduğundan daha güvenli hissetmemizi sağlıyor mu? Bazen evet, bazen hayır.

Güvenilir ödeme sistemleri, bankaların sanal pos uygulamalarında kat ettikleri mesafe ve sanal kart uygulaması, kredi kartına alternatif olabilecek online ödeme sistemleri, kamu kurumlarının da dahil olduğu online fatura ödeme modülleri, kargo firmalarının kurumsallık yolunda attıkları adımlar ve tüketicilerin e-ticaret sektöründeki firmalarla kurdukları aşinalık ilişkisi, Türkiye’de online platformlara yönelik güven çıtasını oldukça yükseltti. 2008 yılından itibaren online alışveriş sitelerinin aldığı yerli ve yabancı finansal yatırımlar –kimi zaman balon etkisi yaparak- karşımıza büyülü bir dünya sundu ve çoğumuz birer web girişimcisi adayı oluverdik.

Yaşanan olumlu gelişmelerin yanında, tüketicilerin bazı noktalardaki bilgi eksiklerini ve yasal düzenlemelerdeki boşlukları kullanan olumsuz örneklere de şahit olduk. Başta “bitkisel ürün” furyası olmak üzere, denetim boşluğu bulunan pek çok sektör internette kendine yayılma alanı buldu ve bu süreç içinde azımsanmayacak bir “vurgun” yaşandı. Vur-kaç taktiği ile sektörde yer alan bu oluşumlarda hiçbir tüzel kişiliği bulunmayan web siteleri, bazı yasadışı tanıtım yöntemlerini kullanarak milyonlarca insanın kişisel bilgilerine erişti, sosyal medya hesaplarında bu kişiler adına paylaşımlarda bulundu ve sayısız haksız rekabet vakasına sebebiyet verdi. Türkiye’nin önde gelen online alışveriş platformları dahi bazı mali konulardaki boşluklara ve vergilendirme ile ilgili hususlara göz yumdu.

Ben e-ticaret alanında Türkiye’nin yaşadığı tecrübenin, kendini tarih boyunca tekrar eden bir toplumsal durum olduğunu düşünüyorum: Güven, temelinde ahlakla ilgili bir olgu ve toplumsal dinamiklerden büyük ölçüde etkileniyor. Geçtiğimiz hafta bir dostumla sohbetimde yakındığımız gibi; online pazarlarda zorlukla üstesinden gelmeye çalıştığımız mesafeli duruş, temelde toplum olarak sorunlarımıza çözüm mekanizması üretme yeteneğimizin eksik olmasından kaynaklanıyor. Güven problemi sadece e-ticaretle ilgili değil, yeni olan, farklı olan her şeye aynı şüpheyle yaklaşıyoruz. Yeniliklerle karşılaştığımızda, bedenimizi kaplayan ilk his keşfetmenin heyecanı olmuyor. “Acaba kazıklanır mıyım?” kaygısı oluyor. Neden inovasyon yapamadığımızın, neden mucit yetiştiremediğimizin, neden ar-geyi içten içe angarya olarak gördüğümüzün cevabı aslında sözünü ettiğimiz kaygı.

Dijitalleşme hakkında umutsuz değilim, sağladığı bilgi akışı ve araladığı fırsat eşitliği kapısı beni tüm olumsuz örneklere rağmen umutlandırıyor. Bununla birlikte zaman akıyor, üstelik durdurulamaz bir hız ve devinimle! Öyleyse gelin, kültürel kodlarımıza çözüm yeteneği kazandırmak üzerine daha fazla söz söyleyelim. E-ticaret, Türkiye’de 10 yıldan daha kısa bir sürede “geleceği inşa edecek potansiyel” noktasından, “kolay yoldan zengin olma” noktasına geriledi. Uzun vadede bilgi ve değer üretebilmenin önşartı, bu algının sektör oyuncuları tarafından iyileştirilmesinden geçiyor.